Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sohbet esnasında Mustafa Kemal Paşa, maârifin memleket sathında sür'atle yayılabilmesi için ne gibi tedbirler alınması lâzım geldiğini sordu. Bu sırada müdîr-i sâni Ayaşlı Ali Rıza Bey, Arnavutların yaptığı gibi Latin harflerini kabulden başka bir çâre olmadığını ileri sürdü. Fakat Heyet-i Temsiliye'den Washington sefiri Ahmed Rüstem Bey, bu fikre şiddetle karşı koydu: "Harf bir milletin şiârıdır. Harf değişirse millet hüviyetini, tarihini kaybeder, böyle bir şey olmaz" dedi. Bu suretle bu babdaki münakaşa da kapanmış oldu. .....
Sayfa 72
Kürt Mustafa (Nemrut Mustafa Yamulki)
Saffet Bey isminde ve Anadolu’ya silâh kaçıran bir adam geldi, beni görmek istedi. Dedi ki: — Size büyük bir haberim var. Türk tarihinde tek mevki işgal eden bir kadın oldunuz. Aynı zamanda, İstanbul’da, Nakiye Hanım’ı görüp ailemden de haber getirdi. Elime uzattığı Peyam-ı Sabah gazetesinde Kürt Mustafa Paşa mahkemesinin verdiği idam ilâmı ile fetva vardı. İdama mahkûm olan yedi kişi arasında sıra ile Mustafa Kemal Paşa, Bekir Sami Bey, Dr. Adnan, Ali Fuad, Ahmed Rüstem, Kara Vasıf ve Halide Edib vardı. Halide Edib namına uzunca bir bahis geçiyor, İstanbul Üniversitesi’nde Batı edebiyatı profesörü olan bu hatunun bütün kötülükleri sayıp dökülüyordu. Fetvada herhangimizi öldürmenin bütün Müslümanların dinî bir vazifesi olduğu yazılıydı. Aynı zamanda, İstanbul’da evimin Hükûmet tarafından işgal edildiğini, başımızı getirene mükâfat verileceğini de yazıyordu.
Reklam
Mustafa Kemal Paşa, tekliflerinin kabulünden sonra, Millet Meclisi için nutkunu hazırlamaya başladı. Meclis, 23 Nisan 1920’de açılacaktı. Bu nutku odasında, Hakkı Behiç ile bana baştan başa okudu. Her ne olursa olsun, Mustafa Kemal Paşa’nın, kudreti milletin eline bırakmak isteği, herhangi bir diktatör veya sultan istemediği görünüyordu. Bana, o günlerde, Mustafa Kemal Paşa, George Washington gibi bir kimse görünüyordu. O aralık, Ankara’ya Chicago Tribune’ün muhabiri William adında biri gelmişti. Bizim resimlerimizi aldı. Bunlar muhtelif Amerikan gazetelerinde basıldı. Aynı gün, öğleden sonra, İstanbul’dan Saffet Bey isminde ve Anadolu’ya silâh kaçıran bir adam geldi, beni görmek istedi. Dedi ki: — Size büyük bir haberim var. Türk tarihinde tek mevki işgal eden bir kadın oldunuz. Aynı zamanda, İstanbul’da, Nakiye Hanım’ı görüp ailemden de haber getirdi. Elime uzattığı Peyam-ı Sabah gazetesinde Kürt Mustafa Paşa mahkemesinin verdiği idam ilâmı ile fetva vardı. İdama mahkûm olan yedi kişi arasında sıra ile Mustafa Kemal Paşa, Bekir Sami Bey, Dr. Adnan, Ali Fuad, Ahmed Rüstem, Kara Vasıf ve Halide Edib vardı.
Sohbet esnasında Mustafa Kemal Paşa, maârifin memleket sathında sür'atle yayılabilmesi için ne gibi tedbirler alınması lazım geldiğini sordu. Bu sırada müdîr-i sâni Ayaşlı Ali Rıza Bey, Arnavutların yaptığı gibi Latin harflerini kabulden başka bir çâre olmadığını ileri sürdü. Fakat Heyet-i Temsiliye'den Washington sefiri Ahmed Rüstem Bey, bu fikre şiddetle karşı koydu: "Harf bir milletin şiârıdır. Harf değişirse millet hüviyetini, tarihini kaybeder, böyle bir şey olmaz" dedi. Bu suretle bu babdakı münakaşa da kapanmış oldu.
Bitlis'de Yıkılan Camiler: Meydan Camii: Yakılmış. Kızıl Mescid Camii: Yıkılmış. Hatuniye Camii: Ahır haline getirilmiş. Hoca Bey Camii: Yakılmış. Mermud Camii: Yıkılmış. Şeyh Hasan Camii: Yakılmış. Sultan Arab Camii: Yıkılmış.
Sayfa 79 - Azerbaycan Kültür Derneği YayınlarıKitabı okudu
Ankara Sultanîsi'nin müdir odasında bir muhtedî olan Ahmed Rüstem Bey'in kemal-i şiddetle reddettiği bu fikri, sonradan harf inkılâbı sıralarında Dârülfünûn Müderrislerinden Köprülüzâde Fuad Bey ve Şekib Tunç Bey de reddetmişler; birçok lisan bilen Filoloji Müderrisi Avram Galanti Bey de müstakil bir kitapla cerh ve reddetmişti. Türklerin bin senelik kütüphane-i irfânının Latin harflerinin kabulüyle mahv ve münkariz olacağı beyan ediliyordu. Güç öğrenmenin sebebinin metodda olduğuna inanıyorlardı. Sonra bu mâzi ile alâkayı kesmekoluyordu. Halbuki, Japonlar gibi meselâ İngilizceyi ilim lisanı ve yabancı dil olarak kabul etmekle terakki ve maarif meselesi kökünden halledilmiş olacaktı.
Reklam
Sohbet esnâsında Mustafa Kemal Paşa, maârifin memleket sathında sür'atle yayılabilmesi için ne gibi tedbirler alınması lâzım geldiğini sordu. Bu sırada müdîr-i sâni Ayaşlı Ali Rıza Bey, Arnavutların yaptığı gibi Latin harflerini kabulden başka bir çâre olmadığını ileri sürdü. Fakat Heyet-i Temsiliye'den Washington sefîri Ahmed Rüstem Bey, bu fikre şiddetle karşı koydu:"Harf bir milletin şiârıdır. Harf değişirse millet hüviyetini, tari-hini kaybeder, böyle bir şey olmaz" dedi. Bu suretle bu babdaki münakaşa da kapanmış oldu.
BİR KÖYLÜ ÇOCUĞU SARAYA DAMAT OLABİLİRDİ
Hükümdar çocukları her zaman memleket menfaati için evlenmiştir. İlk Osmanlı padişahlarının kızları, Anadolu beylerinin oğullarına verilirdi. Karaman, İsfendiyar Akkoyunlu, Timurlu, hatta Memlüklu bey ve şehzadelerinden damatlar vardır. Anadolu birliği temin edilip de beylikler ortadan kalkınca Osmanlı prensesleri, devşirme asıllı devlet adamları ile siyasi evlilikler yapmışlardı. Böylece hem muvaffak devlet ricali taltif edilmiş, hem de bunlar saraya bağlanarak kendi aralarında evlilik yoluyla yakınlıklar/ klikler kurmalarının önüne geçilmek istenmiştir. Bu, Osmanlılarda soya değil, liyakate itibar kaidesinin de işaretidir. Bir Balkan köylüsünün oğlu kabiliyeti sayesinde yükselip sadrazam ve padişah damadı olabilmektedir. Emir Sultan, Karaca Paşa, Zaganos Paşa. Malkoçoğlu Ali Bey, Hersekzade Ahmed Paşa, Ferhad Paşa, Makbul İbrahim Paşa, Rüstem Paşa, Sokullu Mehmed Paşa, Piyale Paşa, Cerrah Mehmed Paşa, Melek Ahmed Paşa, Hezarpare Ahmed Paşa, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Nevşehirli İbrahim Paşa, Koca Ragib Paşa, Fethi Paşa, Ferid Paşa meşhur damatlardandır. Damatların -birkaç istisna dışında- hepsi saraya sadakatle hizmet etmiş; din, vatan, millet uğruna fedakârâne çalışmıştır. Harp meydanlarında şehit düşerek bu yolda canını veren az değildir. Günümüze ulan hayratları sayesinde çoğunun ismi ölümsüzleşmiştir.
Sayfa 71 - Ekrem Buğra Ekinci MUSTAFA KEMAL SARAYA NEDEN DAMAT OLAMADI?Kitabı okudu
Yazılmış Evranusogli ser-efraz Hasan-hu yani Ahmed Beg 'Ali-räz Ebe'n anced bu meydanda müsellem Kital ü hilede manend-i Rüstem Alup İskenderiyye kalasin ol Gören dir buldi ahir Haybere yol Hem ol fetheyledi Akçahisari Nitekim çer sems-i zer-nigin Hem ol kal'a öñinde ol sipeh-dår Frengün leşkerin kıldı nigü-sär
Üzeyir Hacıbeyli, bütün Türk dünyasının dahi müzisyenlerinden biri . Bizde, opera ve operet san'abnın bir numaralı yıldız ismi Üzeyir Hacıbeyli'dir. Üzeyir Hacıbeyli, 1885- 1948 yılları arasında yaşadı. 22 yaşında iken Leyli ve Mecnun operasını besteledi . Sonra birbiri arkasından "Şeyh Senan, Rüstem ve Söhrab, Şah Abbas ve
21 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.